Adeta bir özgürlük yemini edilmişti gelecek nesillere.
Güneşin ilk ışıklarının yansıması vardı inanmış yüreklerde. Bir umudun doğuşunu
haykırıyordu sokaklar, bugünden daha güzel olacak günlerin müjdesi dağıtılıyordu
el ilanlarında. Duvarlarımız sevdiğimiz isimler, gelecek düşlerimiz ile
boyanmıştı. Ah o inanmışlık nasıl da yırtıp çıkarmıştı bizi krizalitimizden.
Rengarenk kanatlarımız sarmaya hazırdı tüm dünya halklarını; inançlarını.
Öfke yoktu haykırışlarımızda, hayır biz daha iyi bir
yarının müjdecisiydik. En azından kendimize ve birbirimize olan inancımız, bizi
buna itiyordu. Sevgiyle sarsak diyorduk herkesi: bize silah doğrultanları,
kandıranları, yalanlara biat edenleri. Sevgimiz o kadar büyüktü ki kapılıp
gitsek akışına hiçbir bariyer, hiçbir geçit durduramaz sanıyorduk! Hazırdık tüm
fedakarlıklara, yeter ki bir anne daha ağlamasaydı çocuğunun başında.
Hazırdık umudun yolcusu olmaya, yolumuzdan yürüyenlere
ışık; kaybolanlara rehber olmaya. Bizim kadar iyi olsunlar diye istemiyorduk
yürüdüğümüz yollardan yürümelerini, bizden daha iyisi olacaklarını
bildiğimizden inanıyorduk karanlıklarda kalmış bu topluma. İnancımızı çevirdik
üzerlerine, sandık ki onlar da birer ay çiçeği gibi dönecekler bize. Sandık ki
bizim yetersizliklerimizden fazlası vardı bu insanlarda. Acı ile pişen
yüreklerine tuttuğumuz umut ışığı ile büyüyüp saracağına öylesine inanıyorduk
gri gökyüzlerini. Şehir şehir, mahalle mahalle yükseliyordu umut, hala aklımda
ateş başında toplanıp verilen sözler.
Yarınların inancı, bugünlerden kurtuluş ve daha iyisini hak
ettiğine inandığımız insanlar vardı. Çehrelerine yansıyan o kararlılık bizi de
umutlandırıyordu devrim yolunda. İsyan, devrim, özgürlük nasıl da yakışmıştı
dudaklarına; güzel insanımın...